Montag, 18. Oktober 2010

Bu Dansı Bana Lütfeder Misin?




Önce dağınık saçlarımı topladım, sonra olası bir öyküde ne gerekliyse tek tek yaptım. Adımlarım sıklaştı evin içinde. Sessizlikle birlikte yalnızlığım odanın içinde yoğunlaştı. Boğulacaktım az kaldı, boğulası bir ifadem vardı.Suretimi aynalar çaldı…

Gün bütün hızıyla akıyor, bana uğramadan gecesini buluyordu. Geniş bir çatısı vardı anlatımların, ben anlık yaşıyor, okuduklarımı zihnimde yoruyor ve gülüp geçiyordum. Gülmek denemezdi, hayatı canlandırmak gibi bir şeydi. Allah insanları yaratırken tebessümü sadaka vermişti sanki.

Gün ve gece birbirinden bahtiyar adımlarda, bütün atlar, yelelerini rüzgâra mihr vermiş gibi gururda. İmlası yarım kalmış bir gözyaşı şiiri tepemde ve yenilgilerim bir köşede, yenilgilerimi kutluyor yalnızlığım, sessizliğim ritim tutuyor…

Fonda henüz tanışmadığım bilmem kaç tını, doğallığı yüzüme çarpmış bir ton hal diziliyor dizlerime. Sessiz kalıyorum hala, akşam yemeğini hazırlama telaşı çöküyor mutfaklara.

Hüzün salgını olur bu aylarda, vedası bitmemiş bir sevgilinin vebali gibidir. Klişe kalır bütün anlatımlar, diller sanki doğuştan lal olur… Herkes anlatır, herkes yanılır ya, müzik girer ansızın yalnızlığıma… Ve anlatır bir delinin dibacesini. Hüzün bile yama durur kalıtsal haletime. ‘ben her şeyi senin için hatırlayacağım’ diye buyurur bir film, geceye emrivaki olmaz, rızası gerek…

- bütün yıldızları farklı olan, yaratıcının Settar ismine nazar eden ve her şeyi gizleyip bir gönlümü gizleyemeyen gece’m, bu dansı bana lütfeder misin?

öyküzen..

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen